11 Ağustos 2023 Cuma

Yılbaşı Kutlamaması

Oyuncakların sesli ve ışıklı olanları sade olanlarına kıyasla bebeklerin ilgisini daha çok çekmektedir. Bu ifadedeki oyuncağı sesli ve ışıklı herhangi bir uyaranla genellersek bebekleri de herhangi bir yaştaki insanla genelleyebiliriz. Çünkü sesli ve ışıklı uyaranları bol miktarda içeren kutlamalar her yaştan insanın ilgisini çekmektedir. İnsanın ilgi çekici her uyarana ilgi göstermesi gerekli değildir ve hatta bazı uyaranlardan sakınması da gerekebilir. Yetişkin insanlar doğruyu ve yanlışı ayırabilecek bilgi birikimine sahip oldukları için bebeklerden farklıdır ve davranışlarını ortaya koymadan önce bir akıl süzgecinden geçirmelidir.

Çoğu müslümanın akıl süzgecinden geçirmeden dahil olduğu bir kutlama yılbaşı kutlamasıdır. Halbuki bir müslümanın kafirlere benzememek için onların kutlamalarını taklit etmekten sakınmaya çalışması beklenmektedir. Nasıl bir kafir Allah için kurban kesip Kurban Bayramı kutlamıyorsa bir müslüman da süslemeler, danslar ve Allah için olmayan yeme-içmelerle yılbaşı kutlamıyor olmalıdır. Yılbaşı kutlamalarından sakınmak konusunda yahudiler bile bazı müslümanlardan daha bilinçli davranmaktadır. Mesela bir haber, 2023 yılına girerken Batı Kudüs'te herhangi bir kutlama gözlenmediğini belirtmektedir [1]. Ne yazık ki gaflet perdesi İslami bir hayat yaşama bilincini zayıflatmaktadır. Müslümanlar “Rüzgarın esişine tabi olan ot gibi nefis ve hevanın zevkine uyma. Zira arşın gölgesi bir kulübeden evladır.” diye nasihat veren Mevlana gibi manevi önderlere ihtiyaç duymaktadır. Çünkü bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi “din nasihattir”.

Din nasihat ise bir müslümanın yılbaşı kutlamaması için kardeşlerini şefkatle uyarması gerekir. Elbette böyle bir nasihat vermek bu nasihatı duymak istemeyenleri karşıya almak ve kendini bir mücadele içinde bulmak demektir. Günümüz müslümanları genellikle müslüman kimliğini belli etmemek için mücadeleden kaçıp umursamaz davranmaktadır. Halbuki müslüman olmak sadece gizlice inanmayı değil ayrıca "eşhedü" diyerek inandığının arkasında durup şahitlik yapmayı gerektirmektedir. Kulu ve resulu olduğuna şahitlik ettiğimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” buyurmuştur. O halde yılbaşı kutlamaları hakkında müslümanları uyarmak imanın bir gereğidir.

Bir müslüman nasihat etmek, görüş belirtmek ve hatta müslüman kimliğini belli etmekten sakınırken İslam düşmanları hiç sakınmadan ve sıkılmadan kendi fikirlerini savunmaya devam etmektedir. Mesela ülkenin her yerindeki okullarda yılbaşı kutlamaları devam ederken 2016 yılında bir ilçenin milli eğitim müdürlüğü bu konuda uyarı niteliğinde bir resmi yazı gördermiştir. Resmi yazının içeriği şu şekildedir:

“Müdürlüğümüze şifahi olarak bildirilen şikayetlerden anlaşıldığı üzere; mevzuat dışı, ders ve sosyal etkinliklerle alakası olmayan, değer yargılarımızdan uzak, bazı kutlamalar için öğrencilerin özendirildiği ve öğrencilere yönlendirmeler yapıldığı bilgileri ve şikayetleri gelmektedir. Dönem ve yıl sonu olması nedeniyle dersleri engelleyecek, öğrencileri farklı alışkanlıklara ve olumsuz davranışlara sevk edebilecek ya da özendirebilecek, eğlence, şans oyunu, çekiliş ve yılbaşı adı altında öğrencileri ekonomik durumlarına göre farklı algılara sokabilecek (yılbaşı hediyeleşmesi, çam süslemesi, Noel baba figürü vb.) milli ve manevi değerlerimizden uzak etkinliklerin yapılmaması ve bir aksaklığa mahal verilmemesi hususunda; Bilgilerinizi ve gereğini önemle rica ederim.”
İlçe milli eğitim müdürlüğü görevinin bir gereği olarak gönderilen bu haklı yazıyı ancak “vur patlasın, çal oynasın” felsefesini dünyaya yaymaya çalışan ve bu uğurda birilerini karşısına almaktan çekinmeyen biri reddebilir. Nitekim yazıyı gönderen müdür, din düşmanlığıyla öne çıkan parti, dernek ve sendika kurumlarının ilçe başkanları tarafından sosyal medya lincine uğramıştır [2]. Din düşmanlarındaki cesaretin onda biri neden müslümanlarda yok diye düşünüyorum bazen, sonra yüz yıldır müslümanlara yapılan ama bahsetmekten bile korkulan zulümler aklıma geliyor.

Yılbaşı kutlamaları ve okullardaki savrulmaya karşı müslümanların suskunluğu Ali Taşçı'nın da dikkatini çekmiş ve 2023 yılında seçimlerden iki ay sonra bir köşe yazısı kaleme almış [3]. Köşe yazısında suskunlukla ilgili tespitler şu şekilde olmuş:

  • “Yılsonu etkinliği” adı altında gelenek ve göreneklerimizle asla örtüşmeyen, değer yargılarımıza tamamen ters, birçok velinin de asla tasvip etmediği işler oluyor okullarda. Herkes de suskun!
  • “Muhafazakâr” bir iktidarın yirmi ikinci senesine girmiş bulunuyoruz. Sözü fazla uzatmak istemiyorum; eğer önümüzdeki beş senelik zaman dilimi içerisinde, kendi kültür ve medeniyetimize dönük bir eğitim sergileyemeyeceksek, beş sene sonra gelecek olduğumuz durağı ben hayal bile edemiyorum!
  • Bu “etkinlikler”, maalesef birçok okul müdürü tarafından da rağbet görmektedir. Adam “ilahiyatçı” ama “gerici” damgasını yememek için her türlü fıtrat bozgunculuğuna “evet” demekten çekinmemektedir.
  • Müslüman toplum, inançlarını hâlâ burnunun dibinde bir cüzzam / alaten gibi saklamasın; imanını, alnından bir nur gibi fışkırtsın ve bundan herkes aydınlansın. Yarasalar depreşecek diye bunca zamandır mağaralarda yaşadıklarımız artık yeter değil midir? Müslümanlar göğüslerini gere gere “Müslüanım Elhamdülillah” desin yahu!

Evet, veya hayır. Yarasalar depreşecek diye fıtrat bozgunculuğuna “Hayır” diyemeyecek miyiz? Yanlış olana bir şey diyemeyip susuyorsak bunun bir sorun olduğunu ve hayır diyememe zafiyetine karşı psikologların hizmet sunduklarını hatırlayalım. Bazen bir topluluğa sunulan teklife sadece hayır demek yeterli gelmemektedir. Çünkü genellikle (1) teklife yapılan ilk itirazdan sonra oylamaya geçilmektedir, (2) oylamada hayır demeye cesaret edenler azınlıkta kalmaktadır, (3) oylama sonucu teklif uygulamaya konmakta ve itiraz edenlere de dayatılmaktadır. Böylece müslümanlar suskun veya azınlık kaldığında demoktratik bir oylama onların hakkını korumamaktadır. Bu durumda müslümanların karar sürecine katılan diğer üyeleri de ikna etmek için çaba sarfedip vakit ayırması gerekmektedir.

Oylama ile yılbaşı kutlama dayatması okullardaki veli gruplarında sık karşılaşılan bir durumdur. Yılsonu yaklaştığında bir sınıf annesi genellikle Whatsapp veli grubunda yılbaşı kutlama planını sunar. Gelen tepkiye göre kutlamadaki kırmızı ve yeşil temaların dozunu ayarlar. Veliler oylama yapıp süslemeler, danslar ve Allah için olmayan yeme-içmelerle yılbaşı kutlaması yapılmasına karar verebilir. Halbuki okulda dinsiz bir hayat pratiği şeklinde kutlama yapmak bir dini eğitimdir. Türk Medeni Kanunu'nun 341. maddesi “Çocuğun dinî eğitimini belirleme hakkı ana ve babaya aittir. Ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşme geçersizdir.” demektedir. Okulda yılbaşı kutlamasının kendi çocuğuna dayatılmasını kabul etmeyen bir veli bu kanuna dayanarak oylamayı ve kutlamayı reddebilir.

Veli grubunun oylama ile aldığı yılbaşı kutlama kararının kendi çocuğuna dayatılmasını kabul etmeyen anne-babaların veli grubuna gönderebileceği örnek bir mesaj aşağıda yer almaktadır. Bu mesaj duruma özeldir ve her duruma hitap etmemektedir fakat yılbaşı kutlama kararına karşı ne diyeceğini düşünen müslüman anne ve babalara yol gösterici olabilir.

Sayın veliler,
Sınıfta velilerce yapılması istenen uygulamalar konusunda bir derdimi paylaşmak istiyorum. Herkesin inançları, dünya görüşleri, hassasiyetleri, maddi durumları, engellilik durumları, gluten duyarlılıkları, anne-babalı olma durumları aynı değildir. Bazı uygulamalar çoğunluk için eğlenceli olsa da bazı veliler ve çocuklar için rencide edici, kaygılandırıcı, stres yapıcı, uyku kaçırıcı olabilir. Bu tür durumlarda herkesin hakkının korunması için oy çokluğu yerine oy birliği aranması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde çoğunluk istiyor diye emrivaki oldubitti uygulamalar, birkaç veliyi veya öğrenciyi ayrıştıracak, zor duruma sokacak ve huzur kaçıracaktır.

Mesela şu an gündemi olan pastalı kutlama özelinde:
  • Kutlama için gelen veliler arasında anne-babasını göremeyen çocuklar üzülecektir.
  • Kutlama giderlerine maddi destek sağlamayan veliler hem bu konuda eksiklik hissedecek hem de giderlerden faydalanmak konusunda tereddüt yaşayarak dışlanmışlık hissedecektir.
  • Derslerde lavaboya gitmek ve beslenme yapmak yasak olduğu için on dakikalık tenefüste çocuğum hangisini yapsın diye düşünen veliler derslerin bu tür kutlamalar ile aksatılmasından gücenecektir.
  • Peygamberini çok seven müslüman veliler Hz. İsa'nın doğum günündeki bir kutlamadan daha coşkulu bir kutlamayı Hz. Muhammed'in (s.a.v.) doğum gününde yapma ihtiyacı hissedecek fakat bu konuda çifte standartla karşılacağını düşünüp üzülecektir.
  • Çocuğunu kendi doğrularına göre yetiştirmeye çalışan veliler başka velilerin kendi doğrularını dayatmasına karşı öfke hissedecektir.
  • Çocuğuna kıymet veren veliler ona okulda birilerinin keyif verici yiyecekler vermek için ısrar etmesinden tedirgin olacaktır.
  • Titiz çocuklar üflenmiş veya dışardan gelmiş pastalar konusında canı çekme ile titizlik arasında ikilem yaşayacaktır.
  • Çoğunluğun görüşüyle aynı görüşü paylaşmayan veliler mağduriyet önleme girişimlerinin çocuğun dışlanmasına veya öğretmenin taraflı olmasına yol açmasından endişe ederek çaresizlik yaşayacaktır.

Yılbaşında yapılmak istenen pastalı kutlamanın zaruri olmayan, farklılıkları ortaya çıkarıp ayrıştırıcı olan ve bazı velileri zora sokan bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Sınıfta yapılması istenenen bu ve benzeri uygulamalarda bazı velilerin keyfi için bazı velilerin mutsuz edilmemesi konusunda özellikle sınıf annelerinin anlayışını rica ediyorum. Herkesin kendi evinde istediği kutlamayı yapma imkanı varken başkalarının çocuklarının da olduğu bir sınıfta faaliyet yürütmek için ısrarcı olunmamasını rica ediyorum.

Sınıfa yazıcı alınması, tuvalet kapı kilitlerinin onarılması, tuvaletlere peçete konulması, merdivenlerde ve kapılarda itip kakmalara karşı güvenliğin sağlanması gibi konular varken amacı herkesi tatmin etmeyen bir kutlamanın bunlardan daha çok ilgi görmesine hayret ettiğimi de belirtmek isterim.

Makalem burada sona erdi fakat hayat devam ediyor. Umarım gelen yıllar okullarda yılbaşı kutlaması dayatması olmadan gelir. Umarım müslümanlar şu andan itibaren daha bilinçli olur. Gerçekten olur mu? “Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!” [4]. Risale-i Nur'da geçen bu cümleyi belki daha önce duymuşuzdur fakat bu söz klişe bir slogan olmaktan öte geçip hayatımıza yansımalıdır. Çünkü o cümlenin öncesinde şu ifade geçmektedir: “Şark husumeti, İslâm inkişafını boğuyordu; zâil oldu ve olmalı. Garp husumeti, İslâmın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir; bâki kalmalı.” Bizim konumuz açısından bunun anlamı, İslam'ın şiarlarını hedef alan Arap düşmanlığını bırakıp yılbaşı kutlaması gibi Batı'nın şiarlarına düşmanlık yapmaktır. Bunu sağlamada bireysel olarak bize düşen vazife birlik olmaktır: “Manevi bir mücahede içerisinde bulunduğumuz böyle bir zamanda, tek başımıza bir şey yapmamız neredeyse mümkün değil. 'Zaman cemaat zamanıdır.' prensibiyle hareket etmekle mükellefiz... Zira şavaşta bir fert, tek başına hiçbir şey yapamaz.” [5]


Referanslar

[1] https://www.haber7.com/foto-galeri/77593-dindar-yahudiler-yilbasini-kutlamadi-yeni-yil-bizim-icin-4-ay-onceydi/
[2] https://www.cnnturk.com/turkiye/ilce-milli-egitim-mudurlugunden-okullara-tepki-ceken-yilbasi-uyarisi
[3] https://www.haber7.com/yazarlar/d-ali-tasci/3331858-okullardaki-yil-sonu-etkinliklerine-dikkat
[4] http://www.erisale.com/#content.tr.14.166
[5] https://sorularlarisale.com/umitvar-olunuz-su-istikbal-inkilabi-icinde-en-yuksek-gur-sada-islamin-sadasi-olacaktir-cumlesine-gore-muslumanlar

2 Ağustos 2023 Çarşamba

Zekat Hesaplama İlkelerim

Giriş

İnsan için en önemli iki an doğum ve ölümdür ancak bu ikisi arasında da işe girme, evlenme, zenginliğe kavuşma da diğer önemli anlardan bazılarıdır. Bir müslüman zengin olduğunda zekatını hesaplamaya başlar. Zekatla ilgili hükümler Büyük İslam İlmihali ve Ni’meti İslam gibi ilmihallerde açıklanmaktadır. İlmihaller her Müslümanın bilmesi farz olan hükümleri özetlediği için zekat mükellefinin ilmihalden zekat bölümünü okuyup öğrenmesi gerekir. Her gün sayfalarca haber, yorum, gönderi ve püf noktası okurken yıllar önce aldığımız o ilmihali okumasak olmaz değil mi? Ancak ilmihalde konuların dizilişi akademik bir sırada olabilir ve verilen örnekler sadece her devirde geçerli olabilecek genel uygulamalardan seçilebilir. Bu nedenle 2020’lerdeki bir zekat mükellefine en başından en sonuna kadar rehberlik edecek bir sırada olmayabilir. Zekat mükellefi umursamaz biri değilse kafasındaki soruların cevabını aramaya başlar ve genellikle ilk başvuru adresi internettir.

İnternetin çoğu insan için ilk başvuru kaynağı olmak, dünyevi meselelerde sayısız kaynak sunarken dini konularda eksik kalmak ve insan gibi cümleler kurup kitlelere ulaşan yapay zeka için bir kanal görevi görmek gibi özellikleri vardır. Bu özellikler bana deccalin önce peygamberlik sonra ilahlık iddia etmesiyle ilgili ve bir gözünün kör olup salkımdan dışarı fırlamış bir üzüm tanesi gibi pörtlek olmasıyla ilgili hadisleri hatırlattı. İnternette dini konularda çok az yayın olduğu için bu hadislerin Türkçe tam meallerini de bulamadım. Hâlbuki telefondaki malayani bir uygulamanın ayarları hakkında internette çok sayıda yazı bulmak mümkündür. Bu durum zekat hakkındaki ve faiz hakkındaki çevrimiçi kaynak sayılarının kıyaslamasına da yansımaktadır. Ne yazık ki internette faiz konusunda devasa bir bilgi birikimi varken zekat konusundaki bilgi birikimi genellikle ilmihaldeki bilgilerin tekrarı niteliğindedir. Müslüman bir ülkede sıradan bir vatandaş bile faizin puanı (yani faiz oranının yüz katının virgülden sonraki iki basamağı) ile ilgilenir hale gelmiştir. 

Zekat için bilgi talep etmedikçe, bu bilgi için bir bedel ödemeye yanaşmadıkça ve faiz hesaplamada gösterilen titizliği zekat konusunda göstermedikçe kimse vaktini zekatla ilgili bir bilgi sunmaya ayırmamaktadır. İlme olan talebin az olması zekatın günlük hayatta uygulanması hakkındaki bu yazıyı yazmayı ertelememe neden oldu. Ancak karşıma çıkan “İlmin esirgenmesi helal olmaz.” hadisi beni tekrar teşvik etti. Böylece zekatla ilgili kafama takılan sorular için bulduğum cevapları ve bu cevaplara göre kendim için belirlediğim zekat hesaplama ilkelerini yazmaya karar verdim. Başka durumda olan birinin kendi ilkelerini belirleyebilmesi için kendi ilkelerimin dayanaklarını da belirttim. 

Bu yazının ortaya çıkmasına neden olan temel soru zekatın hangi günkü mal varlığına göre nasıl hesaplanacağı ve verileceğidir. Zekatın hangi günkü mala göre hesaplanacağı; nisap miktarının kaç gram altın alındığına, dönüşümde hangi altın fiyatının dikkate alındığına, bir yılın kaç gün alındığına ve malın eşler arasında nasıl paylaşıldığına göre değişmektedir. Kişinin bu konularda belirlediği ilkeler, onun ticari olmayan evini veya arabasını satıp yenisini aldığı yıllarda ödeyeceği zekatı da değiştirmektedir. Nisabın sene-i devriyesi, evin satılmasının gündemde olmadığı günlere denk gelirse o evin zekatı hesaplanmayacak fakat evin satılık olduğu veya satılıp paraya çevrilmiş olduğu günlere denk gelirse zekatı hesaplanacaktır. Bu yüzden ibadetinde titiz davranan birinin zekat hesaplamalarını rastgele yapmayıp bazı ilkeleri en başta belirlemesi gerekmektedir.

Zekat Hesaplama İlkelerim

# Hangi günkü mal için zekat hesaplıyorum?

Nisap miktarına ulaşırsam bunun tarihini not ediyorum ve bundan bir hicri yıl sonra da nisap miktarı malım olursa malın o son günkü miktarı üzerinden zekat hesaplıyorum. Bir hicri yıl geçmesini beklememin dayanağı ilmihaldeki şu maddelerdir (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Zekat):

Madde: En az nisap miktarı, artmaya elverişli bir mal üzerinden, tam bir kameri (hicri) sene geçip son bulmadıkça zekat lazım gelmez. Nisap miktarı hem senenin evvelinde, hem de sonunda bulunmalıdır. Bu miktarın sene içerisinde eksilmesi, zekatın farz olmasına engel olmaz. Sene içinde artan mal sene sonunda diğer mal ile beraber zekata tabi olur. [Yani sene sonundaki mal miktarı dikkate alınır.] (Madde 9)

# Hicri tarihi nasıl hesaplıyorum?

Nisaba ulaştığım tarihi not ettikten sonra nisabın sene-i devriyesini hicri takvime göre belirliyorum. Hicri aylar hilalin (yen ayın) görülmesi ile başlar. Takvimler hilalin doğma zamanını tam olarak hesaplayıp bildirse de hilalin görünürlüğü kesin olarak tahmin edilemez. Ama hicri günleri belirlemede benim bir yetkim olmadığı için diyanetin hesabını dikkate alıyorum. Diyanetin sitesinde hicri aybaşlarının hangi güne denk geldiği ilan ediliyor (https://vakithesaplama.diyanet.gov.tr/hicriden_miladiye. php). Ayrıca şu site bir miladi tarihi hicri tarihe diyanet takvimini esas alarak dönüştürülebiliyor: https://hicri-miladi-tarih-hesaplama.hesabet. com.

# Hangi nisap miktarını esas alıyorum?

Nisaba ulaştığım günü belirlemek için nisap miktarını netleştirmiş olmam gerekiyor. Nisap miktarı olarak 96 gram altın alıyorum. Nisap miktarını 96 gram altın almamın dayanağı şu soru-cevaptır: 

Soru: Zekatta olması gereken nisap kaç gramdır?

Cevap: Allah Resulü zekatı miskal ile beyan etmiştir. 20 miskalin altında zekat yok demiştir. Miskal de arpa taneleriyle ölçülmektedir. Arpa tanelerinin boyutları, hacimleri, kabukları farklı farklı olduklarından dolayı o 20 miskalin ağırlığının ne olduğu da farklılık göstermektedir. Bu hususta tartışma ve farklılık son derece doğaldır. Ancak Osmanlı'nın son döneminde 96 gram fakihler tarafından tercih edildiğinden dolayı bizim kanaatimiz 96 gram olması gerektiğidir. (Abdülhamid Türkeri, İsmailağa Fıkıh Kurulu Üyesi, https://www.youtube.com/watch?v=JzBl7EpciM8)

# Hangi altın fiyatını esas alıyorum?

Karışık cinsteki malın nisaba ulaşıp ulaşmadığını belirlerken TL varlıkları ve zekat borcunun kapanıp kapanmadığını belirlerken de ödemeleri altın birimine çeviriyorum. Bunun için https://altinkaynak.com/Altin/Kur sitesindeki Perakende 22 Ayar Bilezik Alış fiyatını kullanıyorum. Gün Pazara denk gelirse Cumartesi fiyatlarını kullanıyorum.

Altının alış fiyatını kullanmamın dayanağı şu soru-cevaptır: 

Soru: Altının zekatı kağıt para olarak verileceği zaman altının alış fiyatı mı satış fiyatı mı esas alınır? 

Cevap: Zekat mükellefi, zekatını altının kendisinden vermek istiyorsa altın olarak verir. Fakat altınını bozdurmak istemiyorsa kuyumcuya gider bozdurma fiyatını (yani kuyumcunun alış fiyatı) esas alarak gramın karşılığını TL olarak verir. (Fatih Mehmet AYDIN, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı, https://www.youtube.com/watch?v=yqc8bQfnFMo

Altının 22 ayar fiyatını kullanmamın dayanağı şu soru-cevaptır: 

Soru: Altının TL fiyatı altının ayarına göre değişiyor. Belli bir miktar TL ile alınabilecek düşük ayardaki altın nisap miktarına ulaşırken aynı TL ile alınabilecek yüksek ayardaki altın nisap miktarına ulaşmıyor. TL'nin nisabı hangi ayar altına göre hesaplanacaktır? Altının zekatı TL ile verilecekse, nasıl verilecektir?  

Cevap: Zekat yükümlülüğü için temel ihtiyaçların ve borcun dışında nisaba ulaşacak bir birikim sahibi olmak gerekiyor. Eğer bir birikim farklı ayarlarda altından oluşuyorsa, hangi ayardan kaç gram olduğuna bakılmaz. Birikim sahibi bunları toparlar, gram olarak nisap miktarına ulaşıyorsa zekat yükümlüsü olur. Eğer birikim kağıt paradan oluşuyorsa, bunun nisaba ulaşıp ulaşmadığının tespiti için 22 ayar altın dikkate alınır. O günkü altın fiyatına göre, nisap miktarı 22 ayar altının karşılığı olan kağıt paraya ulaşmışsa bu kişi zekatla yükümlüdür. 22 ayarın tercih edilmesinin sebebi en fazla kullanılan altın çeşidi olmasıdır. (İdris Bozkurt, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi, https://www.youtube.com/watch?v=yqc8bQfnFMo)

# Esas aldığım altın fiyatlarında hata olabilir mi?

İnternetteki Perakende 22 Ayar Bilezik Alış fiyatını esas aldıktan sonra vereceğim zekatın eksik olacağı konusunda endişelenmeme gerek yok.  Altın fiyatlarına baktığım https://altinkaynak.com/Altin/Kur sitesindeki bazı gözlemlerim şu şekildedir:

  1. Alış fiyatları ne işlemin perakende veya toptan olmasına göre ne de altının işlenmiş veya hurda olmasına göre değişiyor (fark <‰3).
  2. Gişe alış fiyatları gişe satış fiyatlarının %3-4 altında oluyor. Bulunduğum yerdeki kuyumcuların bozdurma fiyatı da genellikle internetteki gişe alış fiyatında oluyor.
    • Demek ki standart olan altının alış fiyatıdır. Satış fiyatının yüksek olması işçilik veya aracıların kârı nedeniyledir. 
  3. Altın fiyatının düşük veya yüksek alınması, zekatı verilecek TL varlıkların ve zekat olarak TL ödemelerin her ikisini de aynı yönde etkiliyor.

# Hesaplamalarda hata payı olabilir mi?

Zekat hesaplamalarındaki hata kaynakları şunlar olabilir:

  • Ödemeyi bir aracı ile gönderdiğimde ödeme fakire ulaşana kadar TL değer kaybına uğrayabilir veya altın değer kazanabilir.
  • Hesaplarda yuvarlamalar olabilir.
  • Kıyıda köşede saymayı unuttuğum TL varlıklarım ve yüzüğüm olabilir.

Bu hata kaynaklarından en önemlisi birincisidir. Yani zekatın fakire ulaşana kadar değer kaybına uğramasıdır. Bu hatayı önlemek için ne yaptığımı ve ne yapamadığımı aşağıda açıkladım.

1) Karışık cinsteki malın zekat borcu için ödemeleri kolaylık olsun diye TL olarak yapıyorum ve ödemelerin altın karşılığını da şöyle hesaplıyorum: 

Altın cinsinden ödeme [gr] = TL cinsinden ödeme [TL] / Altın fiyatı [TL/gr]

Formüle göre zekat aracıya verildikten sonra fakire ulaşana kadar altın fiyatları  %1 artarsa TL ödemelerin de %1 daha fazla olması gerekir. Ödemelerin altın karşılığının hesaplanmasındaki olası hatalara karşı hem altın hem TL varlıkların zekat borcunu %5 temkin ile ödüyorum. Mesela 400.000 TL değerinde mal için 10.000 TL zekata ilave olarak 500 TL temkin olacak ama eksik hesaplama endişesinden kurtulmuş olacağım.

2) Aracılara verdiğim zekat ödemelerinin altın karşılığının hesabında zekatı aracıya verdiğim tarihi dikkate alıyorum. Zekatın ne kadarlık kısmının, kime, ne zaman ulaştığı bilgisi gelirse defterime not ediyorum fakat zekat ödemelerinin altın karşılığını zekatın ulaşma tarihine göre hesaplamıyorum. Bunun temel nedeni zorluktur. Zekatın fakirlere ulaşma tarihini bazen hiç öğrenemiyorum, bazen de bunu soruşturunca aracılar sıkılıyor. Ayrıca ulaşma tarihini elde etsem bile defterde sonradan düzeltme yapmak, hesap tablolarında bu ayrıntıları dikkate almak zor, kafa karıştırıcı ve bir süre sonra işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Zekatın ulaştırılmasındaki gecikmeden doğan hataları temkin ile telafi ediyorum. Mesela nisap miktarındaki 96 gram altının zekatı 2,4 gram altındır, bunun da %5 temkini 0,12 gram altındır. Gözlemlerime göre zekatın ulaşması haftalarca sürmedikçe %5 temkin yeterli olmaktadır.

  • Mesela 2019 yılında zekatlarımın yarısına yakını aracılara verilmiş ve bunlar en fazla 2 hafta içinde ulaştırılmış. Zekatın ulaşma tarihi yerine elden çıkma tarihi dikkate almak zekatı 0,05 gram altın eksik hesaplanmasına neden olmuş fakat 0,50 gram altın miktarındaki  %5 temkin bunu telafi etmiş.
  • Mesela enflasyonun yüksek olduğu 2021 yılında zekatlarımın beşte biri aracılara verilmiş ve bunlardan bazılarının ulaştırılması 7 haftaya kadar uzamış. Zekatın ulaşma tarihi yerine elden çıkma tarihini dikkate almak zekatın 0,12 gram altın eksik hesaplanmasına neden olmuş fakat 0,36 gram altın miktarındaki %5 temkin bunu telafi etmiş.

Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde zekatın ulaşma tarihlerine göre hesap yapmak yerine temkin oranı artırılabilir veya zekatın doğrudan verilmesi tercih edilebilir.

# Zekatı dönemler arasında aktarıyor muyum?

Her yıl zekat borcu tahakkuk ettikten sonra kısa süre içinde zekat borcunu ödemeye çalışıyorum. Bazen zekat tahakkuk etmeden ödeme yapıyorum bazen fazla ödemelerimi sonraki senenin zekat borcundan düşüyorum. Zekatı dönemler arasında aktarmamın dayanağı ilmihaldeki şu maddelerdir (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Zekat):

Madde: Muayyen miktarda bulunan nakit paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir sene geçtiği takdirde, zekatlarını derhal, yani sene biter bitmez hemen vermek icap eder. Çünkü bu halde bunlara yoksulların hakları taalluk etmiş olur. Artık bunu özürsüz yere tehir etmek caiz olmaz. (Madde 2) 
Madde: Nisap miktarında olan bir malın zekatı daha sene dolmadan acele edilerek fakirlere verilebilir. (Madde 85) 
Madde: Nisap miktarındaki bir malın birkaç senelik zekatı birden verilebilir. Sene sonunda bu miktar mevcut bulundukça zekatları verilmiş bulunur. (Madde 86) 
Madde:  Bir kimsenin mesela bin lirası olduğu halde iki bin lira zannederek ona göre zekat verecek olsa, bu fazla verdiği zekatı ertesi senenin zekatına sayabilir. (Madde 88)

# Zekat, fitre ve kurbandan arasındaki farklar nelerdir?

Hangilerinde nisaba ulaşmamın üzerine bir yıl sayıyorum veya ailemdekiler için ödeme yapıyorum?

  • Zekat için, nisap miktarı malın üzerinden bir kameri yılın geçmiş olması (malın bir yıl elde bulunması) gerekir.  Zekat verecek kimsenin zengin ve baliğ olması gerekir.
  • Fitrede malın üzerinden bir yıl geçme şartı yoktur. Fitrenin verileceği en son gün bile, nisab miktarı mal eline geçse, kendisine derhal fitre vâcib olur. Kendisi ve velayetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası verir.
  • Kurbanda malın üzerinden bir yıl geçme şartı yoktur. Kurban Bayramı'nın üçüncü günü ihtiyaçlarının dışında eline nisap miktarına ulaşan bir para geçen kimsenin kurban kesmesi vâciptir.

# Zekat hesaplarını karı-koca arasında ayırıyor muyum?

Evliliğimin ilk zamanlarında zekatın nasıl hesaplanacağı ve malın karı-koca arasında ayrılması gerektiği konusunda yeterli bilgiye sahip değildim. O zamanlarda vermiş olduğumuz ortak zekatlarda kimin ne kadar payı olduğunu belirleyebilmek için daha sonradan kendimin ve hanımın zengin olma tarihlerini ve zekat borçlarını ayrı ayrı hesapladım. Bundan sonra hanım zengin olduğunda zekat hesabını kendi yapacak. Zekat hesaplarını ayırmamın dayanağı şu soru-cevaptır:

Soru: Ortak mal varlığı olan karı-koca zekatı nasıl hesaplar? 
Cevap: Hanefi mezhebine göre zekat, fıtır, kurban, hac gibi mali ibadetler tıpkı namazda olduğu gibi her bir bireye müstakil olarak farz veya vacip olur. Ailede çalışılıp da ortak bir mal varlığı elde edildiyse, hisselerin belirlenmesi, her bir bireye düşen mal varlığının ayrılması, ona göre bir hesap yapılıp zekat mükellefiyetinin tespit edilmesi gerekir. Her bir birey kendi ferdi mülkiyetini hesaplamakla sorumludur. (Abdülhamit Türkeri, İsmailağa Fıkıh Kurulu Üyesi, https://www.youtube.com/watch?v= 8U_Jh5NLiDE)

Zekat Borcu ve Ödemeleri Takip Tablosu

Yukarıda anlatılan ilkelere göre zekat nasıl hesaplanır, zekat ödemeleri nasıl takip edilir ve diğer mali ibadetlerin kaydı nasıl tutulur sorularına cevap olarak hazırlanan örnek bir tablo aşağıda verilmiştir. Böyle bir tabloyu bilgisayardaki hesap tablolarında hazırlamak kolaylık sağlamaktadır fakat gerekli de değildir. Doğrudan kareli defter üzerine işlenmesi zor değildir.

Tabloda herhangi bir yılın 5 Receb'inde nisaba ulaşmış birinin sonraki bir yılda zekat ödeyip ödemeyeceği ve ödeyecekse ne kadar zekat ödeyeceği ve yaptığı zekat ödemelerinin zekat borcunu karşılayıp karşılamadığını nasıl hesapladığı gösterilmiştir. Ayrıca fitre ve kurban ibadetlerini yapıp yapmadığını nasıl takip ettiği gösterilmiştir.

Tabloda herhangi bir yılın 5 Receb'inde nisaba ulaşmış birinin sonraki bir yılda zekat ödeyip ödemeyeceği ve ödeyecekse ne kadar zekat ödeyeceği ve yaptığı zekat ödemelerinin zekat borcunu karşılayıp karşılamadığını nasıl hesapladığı gösterilmiştir. Ayrıca fitre ve kurban ibadetlerini yapıp yapmadığını nasıl takip ettiği gösterilmiştir.

Tabloya göre hem bütün varlıklar altın cinsine çevrilerek zekat hesaplanmıştır hem de ödemeler altın cinsine çevrilerek zekat borcunun kapanıp kapanmadığı takip edilmiştir. Bütün varlıkları tek bir cinse çevirmeyip her varlığın zekatını ayrı ayrı vermek zahmetli ve karışık olacaktır. Ayrıca varlıklar altın cinsine çevrilmediğinde nisap miktarına ulaşılıp ulaşılmadığının kıyaslaması yapılamayacaktır. Para cinsinden hesaplanan zekat geç ama aynı miktardaki para olarak verildiğinde paranın değer kaybından dolayı eksik verilmiş olacaktır. Fakat zekat borcunu altın olarak takip etmek değer kaybından dolayı zekatın eksik verilmesini önleyecektir.

26 Şubat 2023 Pazar

Zekatın Temlik Şartı, Aracılık ve Vekalet

Özet

Zekât ve fıtır sadakasının sahih olmasının şartlarından biri temliktir. Temlik, eşya üzerindeki mülkiyet hakkını veya malî bir hakkı başkasına devretmeyi ifade eder. Zekatın kime verilebileceği Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, yoksullar (miskinler), esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler (fî sebîlillah), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler)dur (Tevbe, 9/60). Bu âyette belirtilenler kurum değil, bireylerdir. Zekat, kendilerine zekât verilmesi caiz olan kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi aracı vasıtası ile de ulaştırılabilir. Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Genel olarak bir mal tedavi ve su kuyusu gibi hayır işlerine sarf edildiğinde temlikin gerçekleşmediği kabul edilmektedir. Fakat bir görüşe göre aracılar, zekât alması caiz olan kimselerden vekalet alarak onlar adına zekat alıp onların tedavi ve su kuyusu gibi ihtiyaçlarına sarf edebilir. Bu durumda kurumlara zekât verilebilmesi için, o kurumun zekât hakkında fıkhı bilgiye vakıf olması aranmalıdır.

Zekatın Temlik Şartı Vardır

Zekat şu şekilde tanımlanmaktadır (Ömer Nasuhi Bilmen. Büyük İslam İlmihali, Zekat Kitabı, Madde 1.) :

Zekat ıstılahta, bir malın muayyen bir miktarını, muayyen bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım Müslümanlara Allah Teâlâ’nın rızası için tamamen temlik etmek (mülkiyetine geçirmek)ten ibarettir.

Zekatın temlik şartı şu şekilde açıklanmaktadır (Ömer Nasuhi Bilmen. Büyük İslam İlmihali, Zekat Kitabı, Madde 92.) :

Zekatın ehil olan kimseye mülk yapılması şarttır.

Bundan dolayı fakirlere, yemeği serbest bırakmak suretiyle yedirilen yemek zekat sayılmaz.

Yine böylece bir hayır işine sarf edilen para, zekata sayılamaz. Mesela bir zekat parasıyla köle azat edilemez, veya bir zata hac yaptırılamaz veya mescit, medrese, çeşme, yol, köprü yaptırılamaz, ölülerin kefenleri alınamaz veya borçları ödenemez.

Fakat bir fakir, aldığı bir zekat parasını kendi rızasıyla bu gibi hayır işine sarf etse, bundan hem o fakir, hem de ona zekatı vermiş olan zat, sevap kazanmış olur.

Yine böylece bir fakiri zekata sayılmak üzere bir evde oturtmakla zekat verilmiş olmaz. Çünkü bu bir mülk yapılma sayılmaz.

Zekatın rünkü temlik olarak ifade edilmektedir ve şu şekilde açıklanmaktadır (Mehmed Zihni. Ni’meti İslâm, Zekat Kitabı.) :

Zekatın rüknü: Temliktir ki, menfaatini her bakımdan kendinden kesmek yoluyla malın bir kısmını sarf yeri olan fakire vermektir. Kendinin borçlusu bulunan fakirin borcunu zekatına sayarak ibra etmek yahut zekat niyetiyle köle azat etmek veya cami yaptırmak, hac veya umre etmek, temlik ve zekat olmadığı gibi usul ve füruundan olan fakire temlik dahi menfaati kendinden tamamen kesmiş olmamak cihetiyle zekat değildir. Mal kaydı ile menfaat hariç kalmıştır ki, menfaat temlik etmek (mesela zekatına sayarak akarında fakiri iskan eylemek) zekat değildir.

Zekatın temlik gerçekleşmeyen yere verilemeyeceği şu şekilde açıklanmaktadır (Mehmed Zihni. Ni’meti İslâm, Zekat Kitabı, Zekatın Verileceği Yerler) :

Zekatı mescitlerin yapılmasına ve onarılmasına sarf etmek sahih olmadığı gibi ölünün cihazına, borcunu ödemeye ve azad olunacak kölenin semenine sarf eylemek dahi olmaz.

Zekattan ölünün tekfini için çare: Bir fakire verip o fakirin onu tekfin etmesidir. İkisine de sevap olur. Mescitlerin hayır işlerine sarf etmenin dahi çaresi budur. Fakir için bu hususta emre muhalefet var mıdır? Nakil görülmemiş ise de zahir olan, olmamasıdır.

Temliğin tam olarak ne olduğu ve benzer ameliyelerden farkı şu şekilde açıklanmaktadır (Fatih Kalender. https://youtu.be/N-k-BRA3hCA?t=155) :

Fukaha [mülkiyetin/aidiyetin intikali ile ilgili ameliyelerde] üçlü taksime gitmiştir. Temlik vardır, ibaha vardır, bir de iskat vardır.

Temlik: Bir mal vardır, bir de malın maliki vardır. Bu mal ile malik arasında da bir irtibat vardır ki bu irtibata mülkiyet irtibatı derler. Türkçe'de bunun karşılığı [olarak] aidiyet ifadesini kullanabiliriz. Bu aidiyetin bir şahıstan başka bir şahısa intikali ise fıkıh dilinde temlik ile ifade edilebilir. Yani bir aynın maliki var, o ayndaki mülkiyetini kendisinden soyutlayıp da bir başka tarafa intikal ettiriyor ise ve karşı tarafa artık bu saatten sonra aidiyet intikal ediyorsa bu ameliyede temlik gerçekleşmiş deniyor.

İbaha: Bir malik vardır, bir de mal vardır. Malikin maldaki mülkiyetini soyutlamaksızın intifasını yani kullanımına dair karşı tarafa müsade etmesidir. Ama bu kullanım yani bu menfaatlenme bazı kere malın tüketimine yönelik olabilir. Buna fıkıh dilinde istihlaki mallar derler. Bazı kere de malın aynı bakidir, onun menfaatinden istifade edersiniz. Örneğin [misafir olduğumuz bu stüdyoda] önünüzdeki tabletten istifade etmeniz veya bizim şu bardaktan istifade etmemiz gibi.

Temlik ile ibahayı şu şekilde de misallendirebiliriz. İki tabak yemek olsa, biri sağ tarafta biri sol tarafta. Sağ taraftakini tabağıyla beraber "Buyur hocam, bu senin olsun, size bunu veriyorum dedidiğim" zaman onu siz alıp evinize getirebiliyorsanız, istediğiniz anlamda orada tasarruf yapabiliyorsanız bu temliktir. Ama ikinci tabaktakini ise "Buyur hocam, buradan yiyebilirsiniz" dediğim zaman ise o zaman sizin oradan yemenize müsade vardır ama mülkiyetinize yani aidiyetinize intikal anlamında değil. Onu kaşığınıza koyup kendinize intikal ettirene kadar mülkiyeti bana aittir. Siz onu tükettikten sonra artık size intikal etmiş olacak. Ama o intikal ettiği an itibariyle ise ortada bir mülkiyet kalmayacaktır. Dolayısıyla ibaha ile temlik arasında böyle bir fark vardır.

İskat: [Temlik ile ibaha arasında olan bir ameliyedir.] Sözgelimi benim sizden on lira alacağım olsa, "O on lira alacağımı istemiyorum, size iskat ettim, sizden ibra ettim, sizden düşürdüm" dediğim zaman bu aslında bir aidiyetti ama bu aidiyet zimmette var olan bir aidiyetti yani ayn-i müşahhas olan bir aidiyet değildi. Bu aidiyeti kendimden soyutlayıp size vermem bir temlik gibi gözükse de... yalın bir temlik değildir.

Peki zekat bunlardan hangisiyle olabilir? Zekat bir malın mülkiyetinin bir başkasına intikal etmesine yönelik olan bir ibadettir. Zimmetteki bir alacağı düşürmek ya da fakir fukarayı bir yemeğe çağırıp da ona yemek ikram etmek [şeklinde] zekat olmayacağı kitaplarımızda açık ve net bir şekilde beyan edilmiş... Zekat namıyla mali bir ibadet yerine getirilecekse bu zekatın fiziksel olarak aidiyetinin yani mülkiyetinin bir şahıstan başka bir şahsa (başka bir kuruma demiyorum dikkat ederseniz) mülk olarak verilmelidir.

Zekat Bizzat Kurumlara Verilemez

Hastaneler hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Dişleri Yüksek Kurulu, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/448/hastanelere-alinan-saglik-cihazlari-zekat-yerine-gecer-mi ) :

Hastanelere alınan sağlık cihazları zekât yerine geçer mi?

Zekâtın verilebileceği yerler Kur’an-ı Kerim’de ismen sayılarak belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, yoksullar (miskinler), esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler (fî sebîlillah), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler)dur (Tevbe, 9/60). Bu âyette belirtilenler kurum değil, bireylerdir. Buna göre zekât bizzat bireye veya onun vekiline verilmelidir. Bu genel ilkeye göre adı ne olursa olsun kurumlara zekât verilmez. Âlimlerin çoğunluğunun görüşü bu istikamettedir (Kâsânî, Bedâî’, II, 43-46; İbnü’l-Hümâm, Feth, II, 272; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 125). Ancak halka hizmet veren bu gibi kurumlara gönüllü yardımlar yapılabilir.

Kur’an kursları hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Dişleri Yüksek Kurulu, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/440/zekat-ayetinde-gecen-fi-sebilillahin-kapsamina-okullar-kuran-kurslari-camiler-ve-benzeri-hayir-kurumlari-girer-mi ) :

Zekât âyetinde geçen “fî sebîlillah”ın kapsamına okullar, Kur’an kursları, camiler ve benzeri hayır kurumları girer mi?

Zekâtın sarf yerleri, Kur’an-ı Kerim’de (Tevbe, 9/60) belirlenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de toplanan zekâttan kendisine hisse verilmesini isteyen bir zata hitaben, “Yüce Allah, zekât (taksimi) hususunda ne bir peygamberin ne de başkasının hükmüne razı olmadı, onunla ilgili hükmü kendisi verdi ve onu sekiz sınıfa taksim etti. Eğer o sınıflardan isen sana hakkını veririm.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 24) buyurmuştur.

Bu itibarla, belirli şartları taşıyan müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak tarafından belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, yurt, suyolu vb. hayır işlerine sarf edilmesi fakihlerin çoğunluğunca caiz görülmemiştir. Zira zekât ve fıtır sadakasının sahih olmasının şartlarından biri de temliktir. Temlik, eşya üzerindeki mülkiyet hakkını veya malî bir hakkı başkasına devretmeyi ifade eder.

Bu sebeple özellikle müslüman fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı olan ve ancak temlik etmekle yükümlünün zimmetinden düşen zekât ve fıtır sadakasının, tüzel kişilere, hayır kuruluşlarına verilmesi caiz görülmemiştir (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 207). İlgili âyetteki “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” ifadesi, kendisini Allah yoluna ve İslam’a adamış hac yolcuları, askerler ve ilim için yola çıkan gerçek kişiler olarak yorumlanmıştır.

Zekat Aracılar Üzerinden Verilebilir

Zekatı fakire vermek üzere birinin vekil kılınabileceği hakkında bir fetva şu şekildedir (Nureddin Yıldız, https://fetvameclisi.com/fetva/10-zekat-ve-fitre-vekaletle-nasil-verilebilir ) :

Zekat ve fitre vekaletle nasıl verilebilir?

Zekât ve fitreyi götürüp verilecek kimseye ulaştırmamız gerekiyor. Bu verecek olanın kendi görevidir. Bunu kendisi yapamayacağı zaman bir nedenle ikinci bir müslümana; "bunu götürüp verir misin?" diye vekalet verebilir. Bu vekaletin noterden olması gerekmiyor. Sen bunu "fitremdir götürüp verebilir misin?" dediğinde, "Evet, veririm" diyorsa bu bir vekalettir. Tüzel kişilikte olabilir, bir dernekte bu işi üstlenebilir,yapılmasında hiçbir sakınca yoktur. Ama bunun bir vekâlet töreni yoktur. "Evet ben götürürüm" deyince bu bir vekalettir.

Zekatın kurumlar aracılığıyla fakirlere verilebileceği fakat genel hizmetlere verilemeyeceği hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Dişleri Yüksek Kurulu, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/441/sivil-toplum-kuruluslarina-zekat-verilebilir-mi ) :

Sivil toplum kuruluşlarına zekât verilebilir mi?

Zekâtın verileceği yerler, Tevbe sûresinin 60. âyetinde belirlenmiştir. Buna göre zekât, ilke olarak fakirlerin ve ihtiyaç sahibi bireylerin hakkıdır. Bu itibarla, belirli şartları taşıyan müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su gibi hayır işlerine sarf edilmesi, Hanefîlerce caiz görülmemiştir. Bu esas gözetilmeksizin zekât niyeti ile yapılan ödemeler zekât yerine geçmez.

Zekât, kendilerine zekât verilmesi caiz olan kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi, aracı vasıtası ile de ulaştırılabilir. Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Buna göre hayır kurumu veya sivil toplum kuruluşu, toplayacağı zekâtları Kur’an’da belirlenen yerlere/fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorsa aracı konumunda olan bu kuruluşlara zekât emanet edilebilir.

Zekâtı hak sahiplerine ulaştırmayıp, inşaat, aydınlatma, büro masrafları gibi genel hizmetleri içinde değerlendirecek olan kuruluşlara ise zekât verilmez. Halka hizmet veren bu gibi kurumların varlıklarını sürdürmeleri için desteklenmeleri önemlidir. Ancak bu, zekât dışında gönüllü yardımlar yolu ile yapılmalıdır. Bunun yanında kamusal ve bireysel denetimler de ihmal edilmemelidir.

Zekatta Aracılar Temlik Şartına Uymalıdır

Zekatın bir kurum üzerinden belli yerlere ulaştırılması hakkında bir tavsiye şu şekildedir (Fatih Kalender, https://youtu.be/N-k-BRA3hCA?t=524 ) :

Günümüzde birtakım kurumlar vardır. Hayır işleri yapıyorlar veya mazlum olan coğrafyadaki insanlara el uzatıyorlar, ki onlardan da Allah razı olsun. Niyetlerinde samimilerse güzel iş yapıyorlar. Peki bunlara biz zekat namıyla bir para verdiğimiz zaman bu zekatı hiç temlik kurallarını uygulamaksızın direkman burda harcamaları doğru olur mu? El-cevap, bu doğru olmaz. Belki görüntü olarak sonuca aynıymış gibi varılsa da, bu ama bizim hani [abdeste ve rükunlara riayet edilmeyen namaz örneğindeki gibidir.]

Neticede zekat bir ibadettir ve her ibadetin de belli başlı şartları vardır. "Ben o şartlara uymadan kendi kendime [bir ibadeti] yerine getiriyorum" demek ne derece kabule şayan olmazsa zekat için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Yani örneğin bir namaz ibadettir. Peki "Ben namaz kılacağım, namazdan gaye vücudu yormaktır, o zaman ben abdestime riayet etmeden veya namazın rükunlarına riayet etmeden namaz kılıyorum" desem bu namaza nasıl ki namaz denmezse, keza "Maksat fakirin ihtiyacını gidermektir, ben de bunu zekat namıyla yapıyorum, ama zekatın şartlarına uymayarak bunu yapıyorum" dedidiğin zaman yaptığınız belki bir hayır olabilir ama buna zekat tabiri kullanılması doğru değil.

O yüzden kardeşlerimize bu noktada şunu tavsiye etmemiz gerekir. Eğer bir kurum üzerinden zekatı belli yerlere ulaştıracaklarsa o kurumları iyi tahkik etmeli. Yani güvenilirlilik meselesinin de ötesinde (çünkü güvenilirlilik de önemlidir) bir de bu noktada fıkhi donanıma sahipler mi? Yani insan dürüst olabilir elbette, o toplanan meblağa el uzatmayabilir, ama acaba uzatmasa dahi bunun nerelerde harcanmasının gerekliliğine dair fıkhi bilgiye sahip midir? Bu konuda araştırma yapmalarında fayda vardır. Eğer güvendiği, bildiği bir kurumsa ve bu temlik noktasına da dikkat ediyorlarsa, zekata elverişli olan kimselere vereceğine de kanaat getiriyorlarsa, bu yapılabilir. Bunda herhangi bir mahsur lazım gelmez.

[Müslüman kardeşlerimiz, bu tarz kamu yararına olan vakıf ve derneklerin temlik uygulamasını yerine getirip getirmediklerini mutlaka] sorgulamalıdır ve bu konuda fıkhi hassasiyet sahipleri midir, hani güvenilirliğini sorguladıkları gibi fıkhi noktada donanımda mıdır, hassasiyet sahibi midir, yoksa bazı muasır ehli ilimden aldıkları fetva doğrultusunda mı hareket ediyorlar, bu konuda elbette sorgulamaları gerekmektedir.

Vekil edilecek kişinin fıkhî bilgisine dair kalbimizin tatmin olması gerektiği hakkında bir fetva şu şekildedir (Nureddin Yıldız, https://fetvameclisi .com/fetva/zekatin-ve-fitrenin-kurumlar-araciligiyla-verilmesi ) :

Zekat ya da fitre, Pakistan, Filistin vb. muhtaç Müslüman ülkelere devlet kurumları ya da dernekler aracılığı ile gönderilebilir mi? Gönderilen yardım ulaşmadığı takdirde kişi sorumlu mudur? Farz üzerinden düşer mi?

Zekât ve fitre gibi ibadetlerde vekalet caizdir. Bu asırda da vekalet en uygun çareler arasında görülmektedir. Ancak vekalet verenin kimi vekil ettiğine dair güveni kendisi sağlamalıdır. İki açıdan güvenli bir vekalet oluşturmak gerekmektedir. Birincisi, ibadetimizi zayi etmeden ulaştıracak bir vekil bulmak. İkincisi de, zekât ve fitre gibi hayır anlayışının ötesinde bir fıkıh ayrıcalığı olan bağışların nasıl değerlendirileceğine ait fıkhî bilgisi olan bir vekil bulmak. Bu iki şartı tahakkuk ettirdikten sonra zekât ve fitreleri her yere gönderebiliriz. Buradaki durum da sizin kalbinizin vekil edeceğiniz kurum hakkındaki tatminliğinden geçmektedir. Allah yardımcımız ve koruyucumuz olsun.

Kurumun Fıkhi Bilgisinin Sorgulanması

Zekat toplayan yardım kuruluşlarının fıkhi donanıma sahip olup olmadıklarını anlamak için kendilerine e-mail ile soru sorulabilir. Bir ihtiyaca binaen, bir insani yardım vakfına e-mail ile soru sorulmuştur. 20 Ekim 2023 tarihinde alınan cevap, vakfın hassasiyet sahibi olduğunu fakat temlik konusunda yanlış anlama veya farklı düşünme olduğunu göstermiştir.

1. Soru: Zekâtta temlik şartı var. Toplanan zekâtı su kuyuları ve katarakt ameliyatı için kullandığınızda bu zekât fakire nasıl temlik edilmiş oluyor?

1. Cevap: Su Kuyusu faaliyetlerinde temlik şartı oluşmadığından (Topluluk yararına olup, bireysel bazda yapılan yardım olmadığından) zekât bağışı kabul edilmemektedir. Katarakt bağışında ise, ihtiyaç sahibinin tedavi masraflarının karşılanması (Temlik şartının yerine gelmesi) söz konusu olduğundan Zekât bağışları kullanılabilmektedir.

2. Soru: Savaş bölgeleri için toplanan zekâtla alınan ayni mal yolda zayi olursa ne yapıyorsunuz, durum zekât mükellefine bildiriliyor mu?

2. Cevap: Vakıf yöneticileri ve çalıştırdıkları personeller emin ve liyakatli olmalı, dolayısıyla yapılan işlerde emin ve liyakat temel prensip olarak aranmakta ve uygulanmaktadır. Bütün bu ön tedbirler alındıktan sonra zararın oluşmasından fıkhen mesul olunmamış olur, ancak bütün bunlarla beraber zekâtı veren açısından iki görüş var;

  • 1. görüş Zekâtı vermiştir emin ve liyakatli kurumlara teslim edilmiş zekât borcu düşmüş kabul edilir.
  • 2. görüş ise, zekâtı veren kişiye bildirilir hali vakti yerinde ise oluşan zararın karşılanmasında serbesttir. Ancak vakfımız mağduriyetin giderilmesi hususunda her ne sebepten olursa olsun bu durumu serbest (şartsız fon) fondan telafisini yapmaktadır. Haliyle mağdurlara planlanan yardım ulaştırılmaktadır.

3. Soru: Toplanan zekâtlar en geç ne kadar sürede hak sahibine ulaştırılıyor? Nakit olmayan varlıkların zekâtını TL olarak ödüyorum. Zekât fakire ulaşana kadar TL'nin değeri yarıya düşerse yaptığım ödeme zekât borcumu kapatmayacak. Gerekli önlemleri almak için zekâtın ortalama ulaşma süresi hakkında bilgiye ihtiyacım var.

3. Cevap: Tarafınızca hesaplanarak vakfımıza emanet edilen zekât bağışınızla, teslim edildiği andan itibaren kendi yükümlülüğünüzü yerine getirmiş bulunmaktasınız. Bundan sonraki süreç vakfımızın inisiyatifinde olup en kısa sürede ihtiyaç sahibine teslim edilmesiyle beraber süreç tamamlanmaktadır.

İkinci soruda vermiş olduğumuz emin ve liyakat prensibi, vakıf işletmesinin tüm faaliyetlerinde geçerlidir.  İdari anlamda vakfımıza yapılan her bağışın, değer düşümlerinin korunması maksadı ile meşru kabul edilen finansal çalışılmalar yapılmakta olup gerekli finansal enstrümanlar kullanılarak bize emanet edilen bağışların değerleri maksimum ölçüde korunmaktadır.

Mallar Temlik Edilmediği Zaman Zekat Olmaz

Konteyner hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Dişleri Yüksek Kurulu, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/1094/afetzedeler-icin-zekat-parasiyla-barinma-yerleri-konteyner-cadir-konut-yapilmasi-caiz-midir ) :

Afetzedeler için zekât parasıyla barınma yerleri (konteyner, çadır, konut) yapılması caiz midir?

Deprem, sel ve benzeri nedenlerle barınma ihtiyacı ortaya çıkan ve zekât alabilecek durumda olan afetzedelere, kendilerine mülk olarak teslim edilmek üzere, zekât parası ile barınma yerleri (konteyner, çadır, konut) yapılması caizdir. Zekât yükümlüsü bunu bizzat yapabileceği gibi her bakımdan güvenilir kişi ve kuruluşlar aracılığıyla da yaptırabilir. Mülkiyeti afetzedelere devredilmeyen çadır, konteyner, konut vb. barınma yerleri ise zekât dışındaki infak ve bağışlardan yapılmalıdır. Zira dinimize göre dayanışma ve yardımlaşma sorumluluğu sadece zekâttan ibaret değildir. Dolayısıyla zekât dışındaki infak ve bağışlar ile de yardıma muhtaç olanlara ulaşmak ve yaralarını sarmak inancımızın bir gereğidir.

Konteyner hakkındaki bir uygulamada konteyner harcamalarının tamamı temlik edilebilir bir konteynere ait değildir ve kurulan bir konteyner temlik edilmemektedir. (İHH, https://ihh.org.tr/bagis/depremzedeler-icin-sicak-bir-yuva ) :

Bir konteyner için fiyat fazla değil mi? Bu konteynerin diğerlerinden farkı ne?

Konteyner mahallemizde kurulacak konteynerlerde 4 kişilik bir ailenin asgari şartlarda yaşayabileceği bütün eşyalar konteyner bedeline dahildir. Konteyner 2+1 bölünmüş şekilde olup içerisinde banyo, WC ve mutfak bulunmaktadır. Aynı zamanda burada büyük bir Konteyner Mahalle inşa edilmektedir. Büyük bir şehrin içerisinde barındırdığı altyapı sistemleri oluşturulacaktır. Kanalizasyon, su ve enerji tesisatı; sosyal ve idari birim binaları buna dahildir. Konteyner kalitesi ve içerisindeki eşyalar, kurulacak olan konteyneri diğerlerinden farklılaştırmaktadır.

Konteyner evler yapı olarak daha sonra başka sosyal amaçlar için veya yardımlar için de kullanılabilir mi?

Konteyner mahallemizdeki misafirlerimiz kalıcı konutlara geçtiklerinde, konteyner evlerimiz ihtiyaç durumunda başka sosyal amaçlar ve yardımlar için kullanılabilir.

Not: Konteyner Mahalle hakkında bilgi sağlayan İHH’nın bu proje için zekat verilebileceği iddiası yoktur.

Briket evler hakkındaki bir uygulamada briket evler temlik edilmemektedir. (Beşir, https://www.besir.org.tr/zekathesapla/sorucevap.php ) :

Zekat ile briket ev yaptırılabilir mi?

Zekat ile briket ev yaptırılamaz. Çünkü zekattaki şartlardan biri, zekat malının fakir bir müslümana temlik edilmesi, zimmetine verilmesidir. İnşası tamamlanan briket evlere, bölgedeki çadırlarda yaşayan fakir ailelerden seçilerek oturmalarına izin verilmektedir. Ancak bu evler kendilerine temlik edilmemektedir. Bir zaman sonra bu aile başka yere taşınmak isterse, boşalan bu eve başka ihtiyaç sahibi bir aileyi yerleştirmekteyiz. Bu nedenle briket ev bağışlarında zekat kabul edilmemektedir.

Hizmetler Temlik Edilemediği için Zekat Olmaz

Yemek hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Dişleri Yüksek Kurulu, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/446/ramazan-ayinda-belediye-dernek-veya-vakiflarca-hazirlanan-iftar-yemekleri-asevlerinde-dagitilan-yemekler-zekat-ve-fitre-yerine-gecer-mi ) :

Ramazan ayında belediye, dernek veya vakıflarca hazırlanan iftar yemekleri, aşevlerinde dağıtılan yemekler zekât ve fitre yerine geçer mi?

Belediye, dernek veya vakıflarca hazırlanıp ikram edilen iftar yemekleri zekât yerine geçmez. Çünkü bu ikramda, zekâtın sıhhat şartı olan temlik bulunmadığı gibi, iftar yemeği yiyenler arasında kendilerine zekât verilmesi caiz olmayan birçok kişi de bulunmaktadır. Ancak hazırlanan yemekler zekât niyetiyle yoksullara ulaştırılırsa zekât yerine geçer.

Pişmiş yiyecek hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Nurettin Yıldız. https://fetvameclisi.com/fetva-zekat-para-yerine-ayni-esya-olarak-verilebilir-mi-89345.html) :

Vereceğim zekâtımı para yerine ayni eşya olarak verebilir miyim? Örnek olarak çocuklara elbise alıp verebilir miyim?

Zekat vermede asıl olan paradır. Para yerine eşya üzerinden zekat vermeye bazı zorunluluklar nedeniyle ruhsat verilmiştir. Afet bölgelerinde zekat verirken bu ruhsattan istifade edilmektedir. Dolayısıyla daha yararlı olacağı düşünüldüğünde pişmiş yiyecek gibi ekonomik değeri için kalıcılık düşünülemeyen şeyler hariç ekonomik değeri olan şeylerle zekat verilebilir. Piyasa fiyatı ne kadar ise o kadar zekat verildi kabul edilir.

Paraya dönüştürülebilen eşya hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Nurettin Yıldız. https://fetvameclisi.com/fetva-zekat-para-eden-bir-sey-veya-erzak-kolisi-seklinde-verilebilir-mi-49256.html ) :

Selamünaleyküm hocam. Bir vakfa zekat olarak verilen paraların erzak paketleri şeklinde -zekatı verenler bu tasarrufu onaylıyor- uygun kişilere ulaştırılması caiz midir?

Aleykümselam. Zekât para olarak verileceği gibi para eden, paraya dönüştürülebilen bir eşya olarak da verilebilir. Örneğini verdiğiniz durum buna uygundur.

Fakirin Verdiği Vekalet Temliki Kolaylaştırabilir

Zengin kişi bir aracıyı vekil edebileceği gibi, fakir kişi de bir aracıyı vekil edebilir. Fakirden nasıl vekalet alınacağı hakkında bir köşe yazısı şu şekildedir (Ahmet Akışık, https://www.turkiyegazetesi.com.tr/ ) :

Fıtra, oruç fidyesi ve zekât, bizzat fakire verilemiyorsa, o zaman “vekâlet” yolu kullanılır. Vekâlet, fıkha göre şahsa verilir. Kurum ve dernek gibi tüzel kişiliği olan bir yere vekâlet verilmez. Ancak kurum, kuruluş ve derneklerde çalışanlardan biri veya birkaçı, dine/fıkha göre fakir olan şahıslardan bizzat vekâlet almak suretiyle fakir veya fakirler adına fıtra ve zekât alabilirler. Aldıkları bu fıtra ve zekâtları, istedikleri yere hediye edebilirler.

Vekâletin anlamı şudur: Fakir kişi, kurum ve dernekte görevli olan kişiye, gönüllü olarak “Benim adıma fıtra, oruç fidyesi ve zekât almaya ve istediğine vermeye seni umumi vekil tayin ettim” derse, fakir vekili olan kişi, fıtra veya zekâtı “fakir vekili olarak, bu fıtra veya zekâtı aldım” der. Aldıklarını (fıkıhta açıklanan şart ve kurallara göre) kurum veya derneğe verebilir veya bizzat fakirlere dağıtır. Böylece kurum ve dernekler, fıkha uygun fıtra ve zekât toplamış olurlar.

Zenginden vekalet alan aracı kişinin zekatı aldıktan sonra onu fakire teslim etmesi gerekir. Fakirden vekalet alan aracı kişi zekatı fakir adına teslim almış olur. Fakirden vekalet alınmasının kolaylık sağlaması ile ilgili örnekler aşağıda verilmiştir.

Fakirden vekalet almadan ameliyat hizmeti hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Nurettin Yıldız. https://fetvameclisi.com/fetva-yardim-icin-toplanan-paraya-zekat-parasi-katilabilir-mi-79700.html) :

Yardım için toplanan paraya zekât parası katılabilir mi?

Suriyeli muhacir kardeşlerimizin birinin göz ameliyatı olması gerekiyor, bunun için para topluyoruz. Bir arkadaş ona vereceği parayı zekâtım kabul edebilir miyim dedi. Zekât sayılır mı?

Cevap: Toplanan para bizzat Suriyeli muhacire verilecekse sıkıntı olmaz. O maksatla yapılacak harcamalara bir havuz harcaması mantığı ile zekât katılmasında sıkıntı olabilir. En güzeli, toplanan paranın ona teslim edilip ödemeyi yapmasının sağlanmasıdır. Bunda bir sıkıntı olmaz.

Fakirden vekalet alarak tedavi yardımı hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Dişleri Yüksek Kurulu, https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/442/fakir-ve-yoksul-kimselerin-saglik-tedavilerini-yaptiran-vakif-dernek-gibi-kuruluslara-zekat-verilebilir-mi ) :

Fakir ve yoksul kimselerin sağlık tedavilerini yaptıran vakıf, dernek gibi kuruluşlara zekât verilebilir mi?

Zekât ve fıtır sadakasının sahih olmasının şartlarından biri temliktir. Temlik eşya üzerindeki mülkiyet hakkını veya malî bir hakkı başkasına devretmeyi ifade eder. Bu itibarla fakirlere temlik etmek üzere zekât ve fıtır sadakalarını ayrı bir fonda toplayan ve her bakımdan kendilerine güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek ve kurumlara (muhtaçlara ulaştırmaları için yöneticileri, vekil tayin edilerek) zekât ve fıtır sadakası verilebilir (Kâsânî, Bedâî’, II, 4).

Söz konusu dernek ve vakıflar, zekât almaları caiz olan kimselerin tedavileri için, zekât almak ve aldıkları zekâtı bu ihtiyaçlara sarf etmek üzere bunlardan vekâlet aldıkları takdirde, onlar adına zekât alabilirler. Henüz ergenlik çağına varmamış küçükler için de bunların velilerinden vekâlet almak gerekir. Şüphesiz vekâlet verilecek kişilerin her bakımdan güvenilir kimseler olmaları, toplanacak zekâtın başka işlere harcanmaması ve bu yöndeki denetimlerin ihmal edilmemesi gerekir. Adı geçen vakıf ve kuruluşlarda tedavi gören ancak fakir olmayan insanlara zekât, fitre ve fidye gelirlerinden harcama yapılamaz.

Fakirden vekalet almadan su kuyusu yardımı hakkındaki bir cevap şu şekildedir (Beşir, https://www.besir.org.tr/zekathesapla/sorucevap.php ) :

Zekat ile su kuyusu açılabilir mi?

Zekat ile su kuyusu açılamaz. Çünkü zekattaki şartlardan biri, zekat malının fakir bir müslümana temlik edilmesi, zimmetine verilmesidir. Açılan su kuyuları halkın hizmetine sunulduğu için, kimseye temlik edilmemektedir. Bu nedenle su kuyusu bağışlarında zekat kabul edilmemektedir.

Fakirden vekalet alarak su kuyusu veya Kur’an kursu yardımı hakkındaki bir fetva şu şekildedir (Halis Ece, https://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/4608-su-kuyusu-actirmak-zekata-sayilir-mi.html ) :

Su kuyusu açtırmak zekâta sayılır mı?

Selamün Aleyküm. Su kuyusu yaptirsak. Bu zekata sayilir mi? Zekat dan Düsülür mü?

Ve aleyküm selam.

Aziz kardeşim;

Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim’de zekâtın verileceği ve sarf edileceği insanlar ve yerler açıklanmıştır. Bunlar içersinde su kuyusu, köprü, okul, cami, vakıf gibi manevî hüviyeti bulunan faaliyetler ve müesseseler yoktur. Sarahaten belirtilmemiştir. Dört hak mezhebin görüşü de budur. Bu görüşe göre, zekâtın tahsil ve sarf yerlerini belirleyen ayette yer alan “fi sebilillah / Allah yolunda” ifadesi, Allah yolunda bedenen, ilmen mücadele ve hizmet eden mücahitler için geçerlidir.

Bu görüş istikametinde / doğrultusunda meseleye baktığımızda, verilen zekâtın yalnız zekâtı almaya müstahak olan sınıflara verilmesi lazımdır. Çünkü temlik ancak böyle tahakkuk eder / gerçekleşir.

Bir görüşe göre de, ayet-i kerimede zekâtın sarf yerlerini belirleyen cümlede yer alan “fi sebilillah / Allah yolunda” ifadesi, Allah için yapılan bütün hizmet alanları için geçerlidir. Ama tabii ki mezhebimizin / mezheplerimizin görüşleri dışına taşmamak, haddi aşmamak gerekir. Şurası aşikârdır ki, böyle bir uygulamada temlik mümkün olmaz. O bakımdan bunu ancak şöyle te’vil edebiliriz; bir şekilde temlik durumu temin edilerek, zekât parası “Allah yolunda” cümlesinin manası içine giren her türlü hayrî müessselere / kurumlara da harcanabilir. Çünkü neticede o hizmetler de ihtiyacı olan insanlar içindir. Ancak burada dikkat etmemiz gereken nokta; bu hizmetler için zekâtı temliksiz olarak vermek değil, temlikle beraber verip, ondan sonra söz konusu hizmetler için harcamanın yapılmasıdır.

Binaenaelyh suya ihtiyacı olan yerin, zaruret halini göz önünde bulundurarak, şöyle ihtiyatlı ve de orta bir yol takip edilebilir:

Bu işi yapacak olan dernek veya vakfın yetkilisi veya yetkilendireceği birsi, önce o mahallin / yerin sakinlerinin vekâletini alır. Böylece kendisine verilip temlik edilen bu zekâtı onlara vekâleten alıp kabul ettikten sonra da, söz konusu su kuyularının onlar namına açılmasında harcayabilir (harcanabilir). Ehl-i Sünnet âlimlerimizin takip ettiği ihtiyat ve takva yoluna, böylesi bir davranışın daha münasip / daha uygun olacağı âcizane mülahazamızdır. (Her şeyin en doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir.)

Nitekim Kur’an Kursları’nda, sair dinî ilimlerin tahsil olunduğu okul, yurt ve müesseselerde okuyan talebeler için toplanan yardımlarda-zekâtlarda da bu yol ve usûl takip edilmektedir.

Fakir Zekatı Alıp Hayır Yapabilir

Zekatın bir hayra şuurlu bir fakir aracılığıyla aktarılabileceği hakkında bir fetva şu şekildedir (Fatih Kalender, https://youtu.be/N-k-BRA3hCA?t=703) :

Bazı hayır işleri vardır. Örneğin medreseler, camiler, dernekler vardır. Bunların da faaliyet sürdürebilmesi için maddiyete ihtiyaç var. İnsanlarımız da zekat borcu varken sadaka namıyla bu yerlere pek bir şey vermiyorlar. Bu gibi hayırların devam etmesini nasıl sağlayacağız?

Mecmau'l Enhur'da bu konuya dair bir ibare görmüştüm. [Bir insan bir camiye, bir hayır kurumuna zekat vermek istiyorsa bunu şuurlu ve hayır sahibi bir fakir vesilesiyle yapmalıdır. Burada her ikisi de niyetinin sevabını alır.] Aslında bizim klasik medreselerde uygulanan bir mesele ama en azından ibare olarak da karşımıza çıkmıştır. Şöyle ki, şuurlu bir müslümana, yani gerçekten bu hayır sahibi olma konumunda şuur sahibi ve o maddiyata da "ben sahiplendim, benim oldu ve benim hayrım olarak veriyorum" şeklinde [zekat olarak aldığı maddiyatla hayrı] yapacak kişiler yoluyla temlik yapılması [mümkündür].

Örneklendirelim. Gayemiz bir cami yaptırmak, bir medrese yaptırmak ama bir binaya zekat verilemez. Benim maddi imkanım var ve zekat vermem gerekiyor ama zekat borcumu vereceğim, nafile olarak verebilecek bir imkana sahip değilim, ama ortada da bir cami yapılmasını istiyorum. Siz ise hayır sahibi birisiniz ama maddi imkanınız elverişli değil ve şuurlusunuz. Sizle anlaşıyorum. Bunu zekat namıyla size veriyorum. Artık bunun mülkiyeti / aidiyeti benden soyutlanıyor, size [intikal] oluyor ve bu malın sahibi siz oluyorsunuz. Böylece ben zekatımı vermiş oluyorum ve bu saatten sonra siz o camiyi hayrınıza yaptırmış oluyorsunuz.

Hatta musannif bu noktada diyor ki: "peki zekat veren kimse o caminin yaptırımından kaynaklı da bir sevap alır mı yoksa sadece vermiş olduğu zekatıyla mı iktifa eder?" Burada aslında bir hayra delalet etmek onu yapmak kabilinden değerlendirildiği için [zekat verenin] caminin yapımında da aslında ortak olacağını net bir şekilde ifade etmiştir. Artı, [zekat alan] siz de maddi imkana sahip olmadığınız halde cami gibi yani ciddi anlamda maddi imkana sahip olmayı gerekli kılan bir fiiliyatta bulunmuş oluyorsunuz. Bu şuurda olmak kaydıyla, bu şekilde bir uygulama ile bu bahsedilen hizmetlerin görülmesi mümkündür.